İstanbul’un Alınışı: Devletin Merkezi Kırılma Anı ve Dünya Egemenliği Ülküsü
İstanbul’un 29 Mayıs 1453 tarihinde II. Mehmed (Fatih Sultan Mehmed) eliyle zapt edilmesi, yalnızca bin yıllık Bizans İmparatorluğu’nu nihayete erdiren harbi bir galibiyet değil, aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin kalıcı kuruluşunu temin eden ve hükümdarın kesin gücünü yerleştiren tarihi bir milattır.
I. Fethin Sebepleri: Politik Mecburiyet ve Kesin Otorite
İstanbul’un alınması, Osmanlılar namına sadece İslami bir gayenin (Gaza) hayata geçmesi değil, aynı zamanda bir varoluş sorunuydu.
-
Politik ve Stratejik Mecburiyet: Şehir, Anadolu ve Rumeli’deki Osmanlı arazilerinin tam merkezini kaplıyordu. Bizans, Osmanlı Devleti’nin hasımlarını himaye ediyor, yeni Haçlı akınlarını tahrik ediyor ve Osmanlı saltanatına talip olanları (mesela Orhan Çelebi) saklayarak daimi bir iç çatışma riski doğuruyordu. İstanbul ve Boğazlar Batılı donanmaların denetiminde kaldıkça, Anadolu ile Rumeli arasındaki irtibatın kopması riski her zaman vardı. Hatta, Bizans’ın Selanik’i Venedik’e bırakması gibi (1423), İstanbul’u da Batılılara teslim etme ihtimali Osmanlı Devleti’nin yıkılışı manasına gelebilirdi.
-
Dahili Güç Çekişmesi: Fatih’in fethi istemesinin arkasında dahili politik hesaplar da bulunuyordu. Genç hükümdar (o vakit 21 yaşındaydı), gücünü sınırlayan, barış taraftarı eski Türk soylularının temsilcisi Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’nın etkisini yok etmek istiyordu. Fethi arzulayan, harp taraftarı hizip (Zağanos Paşa ve lalaları), bu başarı sayesinde Çandarlı’yı düşürüp yönetimi ele geçirmeyi hedefliyordu.
II. Hazırlıklar ve Muhasara (1452–1453)
Fatih, kesin bir zafer kararlılığıyla bütün hazırlıklarını bitirmiştir.
-
Boğazların Denetimi: İstanbul’u zapt etmek için Boğazlara egemen olmanın elzem olduğunu bilen Sultan Mehmed, 1452 senesinde Boğazkesen Hisarı adını verdiği Rumeli Hisarı’nı yaptırdı. Karşısındaki Anadolu Hisarı ile beraber, bu iki kaleye konulan toplar Karadeniz’den geçişi bütünüyle kesti.
-
Dev Topların Yapımı: Fatih, dünyanın daha evvel şahit olmadığı ebatta topların üretimine başladı. Macar usta Urban tarafından dökülen en büyük top, 400 kilodan daha ağır mermer gülleleri fırlatabiliyordu. Bu top, elli çift öküz ve yolları düzeltmekle sorumlu ikiyüz kazmacı refakatinde Edirne’den İstanbul önüne taşındı. Topların devreye girmesi, kuşatmaların akıbetini tayin eden yeni silah sistemlerinin başarısıydı.
-
Muhasaranın Başlaması: 54 gün süren kuşatma, 6 Nisan 1453 tarihinde start aldı. Fatih, çadırını Yedikule ile Kâğıthane deresi arasına kurdu ve en büyük topları Topkapısı (Saint-Romain) karşısındaki bir tepeye konuşlandırdı. Ordu, Marmara’dan Haliç’e doğru yayılarak kenti ablukaya aldı.

III. Kuşatmanın Hassas Anları ve Harp Taktikleri
-
Haliç’e Gemilerin Yürütülmesi: Bizanslılar limanın girişini kalın bir zincirle örterek denizden gelebilecek desteği önlemişti. Fatih, tarihe geçen zekice bir fikirle, donanmanın (72 parça gemi) Galata sırtlarındaki tepelerden, karadan yürütülerek (yağlanmış kızaklar üzerinde) Haliç’e indirilmesini buyurdu. 22 Nisan’da vuku bulan bu hadise, Bizanslıları şaşkınlık ve korkuya sürükledi.
-
Harp Meclisi ve Çandarlı’nın Sonu: Muhasara esnasında, Macar ve Venedik donanmalarının yolda olduğu havadisleri gelince Osmanlı karargâhında Çandarlı Halil Paşa kuşatmanın sonlandırılmasını savunurken, Zağanos Paşa hemen topyekûn taarruz yapılmasını ve Batılıların birleşemeyeceğini iddia ediyordu. İmparator, Fatih’in teslim önerisini geri çevirince, Fatih, işi Batı’dan destek gelmeden sonuçlandırmak maksadıyla, 29 Mayıs için genel hücum emri verdi.
-
Son Taarruz ve Feth-i Mübîn:
-
Hücum öncesinde Dervişler, askeri gaza ve şehadet ülküsüyle yüreklendiriyordu.
-
İlk taarruz dalgası, Bizans topçusu altında ilerleyerek, surların önündeki çukurları bedenleriyle doldurmuş ve arkadan gelen taze güçlere geçit vermiştir.
-
Ulubatlı Hasan (yeniçerilerden), yanındaki 30 askerle Topkapı surları üzerine sancağı asan ilk yiğit oldu, lakin kendisi ve 18 yoldaşı can verdi.
-
Savunmanın kilit ismi, Cenevizli kumandan Giustiniani-Longo’nun yaralanıp kaçması, müdafaanın moralini bozdu ve surlar düştü.
-
Son Bizans İmparatoru XI. Konstantin, askerleri arasında çarpışırken öldü.
-
IV. Fethin Neticeleri ve İstanbul’un Tekrar İmarı
Zaferin akabinde, Osmanlı ordusu Topkapı ve Eğrikapı cihetlerinden kente girdi.
-
Talanın Durdurulması ve Müsamaha: Padişah, şehir harp yoluyla (kahren) alındığı için Şeriata göre üç günlük yağma hakkı bulunmasına rağmen, hemen ertesi gün yağmayı yasakladığını duyurdu. Askerlerine, şehir ahalisini, kadınları ve çocukları katletmeyi veya esir almayı men etti. Fatih, Ayasofya’ya girerek ilk cuma namazını kıldırdı ve hutbeyi Akşemseddin irad etti.
-
İmparatorluk Vizyonu: Fatih, İstanbul’u alarak Doğu Roma Kayseri’nin yasal mirasçısı olduğunu öne sürdü. Kendisini “İki Karanın ve İki Denizin Sultanı” (Sultanu’l-Berreyn ve Hakanü’l-Bahreyn) olarak görerek, dünya egemenliği fikrini kabul etti.
-
Bayındırlık ve Yerleşim Politikası: İstanbul, fetihten evvel virane ve nüfusu 30-50 binlere gerilemiş bir kent olduğundan, Fatih’in en büyük tasası şehri bir dünya merkezi olarak tekrar inşa etmekti.
-
Mecburi İskân (Sürgün): Hükümdar, gönüllü göç kafi gelmeyince, Anadolu ve Rumeli’den Müslümanları, Rumları, Ermenileri ve Yahudileri zorunlu yerleşim (sürgün) yöntemiyle İstanbul’a getirtti.
-
Millet Sistemi: Fatih, gayrimüslimlere karşı geniş imtiyazlar veren Millet Sistemi’ni tesis etmiştir. Ortodoks Patrikliği’ni faal hale getirdi, Ermeni Patrikliği’ni (1461) ve Yahudi Hahambaşılığı’nı kurdu. Fatih, Ortodoksları koruyarak Batı (Katolik) aleminin bütünleşmesini ve Rumlar üzerindeki Latin etkisini yok etmeyi hedeflemiştir.
-
Yapılaşma: Şehrin kalkınması için Eski Saray (şimdiki İstanbul Üniversitesi Merkez Binası’nın bulunduğu mahal) ve daha sonra 1464’te Yeni Saray (Topkapı Sarayı) yapıldı. Ayasofya’yı camiye dönüştürmesinin yanı sıra, Fatih Külliyesi, Yedikule Hisarı ve Kapalıçarşı’nın temeli olan Büyük Bedesten gibi eserlerle İstanbul’u bayındır kılmıştır.
-
İstanbul’un zaptı ve peşinden gelen bu köklü yönetim ve kalkınma politikaları, Osmanlı Devleti’nin dünya siyaset sahnesinde en kuvvetli ve faal oyunculardan biri haline gelmesini temin etmiştir. Fetih, Avrupa’da büyük keder yaratırken, İslam aleminde Fatih’e eşsiz bir itibar kazandırmıştır.

İşte belgelere nazaran Fatih’in İstanbul’u alma kararındaki temel sebepler:
I. Jeopolitik ve Stratejik Mecburiyetler
İstanbul’un zapt edilmesi, Osmanlı Devleti için bir “beka meselesi” ve yaşamsal bir gereklilikti.
-
Ülkenin Birliğini Temin Etme: Bizans İmparatorluğu, Anadolu ve Rumeli’deki Osmanlı arazilerinin tam merkezini kaplayan bir maniydi. Bu vaziyet, Anadolu ile Rumeli arasındaki irtibatın kopması riskini her daim beraberinde getiriyordu. Osmanlılar, Avrupa kıtasında sağlam bir biçimde tutunabilmelerinin ancak İstanbul’un alınmasıyla mümkün olabileceğine kanaat getirmişlerdi.
-
Haçlı Akınlarını Önleme: Bizans, Osmanlı Devleti’nin hasımlarını himaye ediyor ve onları Osmanlı’ya karşı devamlı tahrik eden, fesadın başı kabul edilen bir faktördü. İstanbul ve Boğazlar Batı donanmalarının denetiminde kaldıkça, memleket her zaman Haçlı ordularına açıktı. Fatih, bu “daimi kışkırtıcıyı” yok etmek zorundaydı.
-
Boğazlar Üzerinde Tam Egemenlik: Fatih, Boğazlara hükmetmenin elzem olduğunu biliyordu. Zaferin akabinde, kendisinin de sıfatında zikrettiği gibi, Karadeniz ve Akdeniz’in hükümdarı (Hakanü’l-Bahreyn) olmak ve deniz güçlerini burada tutarak dünyaya hakim olabileceğine inanıyordu.
-
Batı Etkisini Engelleme: Bizans’ın ticareti bütünüyle Venedik ve Cenevizlilerin inisiyatifine geçmişti. İstanbul’un Venedik veya başka Batılı kuvvetlerin eline düşme ihtimali (tıpkı 1423’te Selanik’i Venedik’e bırakması gibi) Osmanlı İmparatorluğu için yıkıcı neticeler doğururdu. Bizans’ta “Latin külahı görmektense Türk sarığı görmek yeğdir” diyenlerin mevcudiyeti, bu dahili çekişmeyi gösteriyordu.
II. İtikadi ve Cihanşümul Egemenlik Ülküsü
Fatih, zaferi yalnızca siyasi bir mecburiyet değil, aynı zamanda küresel bir vazifenin parçası olarak görüyordu.
-
Gaza ve Cihad Gayesi: Hz. Muhammed’in muştusuna nail olmak Fatih’in en büyük emeliydi. Fatih, ecdadı gibi gazayı ve cihadı esas görevi sayıyor; kendisini “İslâm’ın kılıcı” ve tüm Müslümanlar namına çarpışan bir gazi olarak görüyordu. Şayet bu külfete katlanmazsa, gazilik sıfatına yaraşmayacağını ve Tanrı katına mahcubiyet içinde çıkacağını düşünüyordu.
-
Roma İmparatorluğu’nun Mirasçılığı (Kayser-i Rûm): İstanbul’u alan Fatih, kendisini eski Doğu Roma Kayserlerinin (İmparatorlarının) yasal ve yegâne varisi varsayıyordu. Fatih’in sarayındaki Rum ve İtalyan alimlerine Roma tarihlerini okuttuğu ve bu mefhumu benimsediği bilinmektedir.
-
Cihan İmparatorluğu Tesis Etme: Fatih, “Tek bir devlet, tek bir inanç ve tek bir sultan” olmalı kanaatindeydi ve bu birliği sağlamak için İstanbul’dan daha münasip bir yerin olmadığını düşünüyordu. Bu, dünya hakimiyeti (cihan şümul) siyasetinin esası ve çıkış noktası olmuştur.
III. Hükümdarın Yetkisi ve Dahili Politik Çekişmeler
İstanbul’un alınışı, Fatih Sultan Mehmed’in saltanatını garantiye alması ve merkeziyetçi idaresini yerleştirmesi için zorunlu bir iç siyasi hamleydi.
-
Çandarlı Halil Paşa’nın Etkisini Yok Etme: Fatih, babası II. Murad’ın idareyi tekrar ele almasına neden olan ve kendisini tahttan feragat etmeye mecbur bırakan, kudretli Veziriazam Çandarlı Halil Paşa’ya karşı husumet besliyordu. Çandarlı, ülkeyi tehlikeli serüvenlere sürükleyeceği kaygısıyla fethe şiddetle muhalefet etmiş, bu da Fatih’in nazarında neredeyse hıyanet manasına gelmişti. Fatih, fetih gibi büyük bir başarı kazanarak Çandarlı’nın gücünü kırmak ve onu bertaraf etmek istiyordu.
-
Kesin İktidarı Kurma: Fatih, kendisine şartsız şurtsuz boyun eğen kulları vasıtasıyla mutlak bir kudretle hükmedeceği bir devlet nizamı oluşturmak istiyordu. İstanbul’un zaptı, bu sayede II. Mehmed için hükümdarlığın fethi ve imparatorluğun nihai kuruluşu olmuştur.
-
Taht Taliplerini Pasifize Etme: Bizans, Osmanlı sülalesinden gelen ve taht üzerinde hak iddia eden Şehzade Orhan’ı koruyarak devleti devamlı iç harbe sürükleme tehlikesi yaratıyordu. Fatih, bu taht talepleri davasını bitirmek ve kendi iktidarını tehdit eden Orhan’ı yok etmek istiyordu.
Fatih Sultan Mehmed, bu girift iç ve dış siyasi gayeleri hayata geçirmek ve en büyük ülküsü olan cihan devletini tesis etmek için, tüm bu nedenlerin ağırlığı altında İstanbul’u almak zorunda kalmıştır.
II. Mehmed’in (Fatih) muhasara esnasında filosunun bir bölümünü karadan götürerek Haliç’e (Altın Boynuz) sevk etmesi, ablukanın en hassas ve harbi zeka barındıran zamanlarından biri olarak sayılır.
Yerli ve ecnebi belgelerin söz birliğiyle kesinleşen bu olay, Bizanslılar üzerinde koca bir hayret ve korku doğurmuştur.
İşte belgelere nazaran II. Mehmed’in tekneleri Haliç’e indirme safahatı:
Harekatın Nedeni ve Hüküm
-
Haliç’in Kapanması: Muhasara esnasında, İstanbul Limanı (Haliç) girişi, Bizanslılarca Aya Sofya burnundan/Balık Pazarı kapısından Tophane’ye değin gerilmiş olan kaba bir demir halkayla (zencir-i âhenin) örtülmüştü. Bu zincir, denizden ulaşımı bütünüyle önlüyordu.
-
Deniz Harbindeki Muvaffakiyetsizlik: Kaptan-ı Derya Baltaoğlu Süleyman Bey idaresindeki Osmanlı filosu, destek taşıyan Hristiyan teknelerini ele geçirmekte ve Haliç ağzındaki zinciri kırmakta muvaffak olamamıştı. Baltaoğlu, bu deniz çarpışmasında yenik düşmüştü.
-
Stratejik Gaye: Hükümdar, ablukayı bitirmek ve şehrin kara duvarlarından korunması daha güç olan Haliç duvarlarından hücum etmek için Haliç’i zapt etmesi gerektiğini kavramıştı.
-
Hükmün Verilmesi: Denizdeki bu bozgundan sonra toplanan Divan’da, Sadrazam Halil Paşa’nın kuşatmayı sonlandırma düşüncesine rağmen, Zağanos Paşa ve ötekiler harbe sürdürme kararlılığını tazelediler. Mehmed, bu muvaffakiyetsizliğe bir karşılık olarak, daha evvel hazırlıkları tamamlanmış olan tekneleri karadan yürütme tasarısının hızla hayata geçirilmesine hükmetti.
Teknelerin Karadan Yürütülmesi (İstifrâş)
Fatih, bu cesur düşüncenin tatbiki için Beşiktaş’ta demirlemiş filosunun bir kısmını karadan naklettirme kararı kıldı.
-
Yolun Belirlenmesi: Teknelerin sürükleneceği mahal belirlendi. Bu yol, Tophane önündeki kıyıdan başlayarak Boğazkesen’den (Galata yamaçları) geçiyor, yükseltileri aşarak Kasımpaşa’ya (Haliç kıyısı) uzanıyordu. Kimi belgeler arayı takriben 4.4 km (dört yol kavşağına kadar 2156 adım, takriben 3 mil) yahut iki fersah olarak zikreder.
-
Güzergâhın Yapımı: Rumların Haliç’i zincirle örttükleri kara uzantısının üzerinde yer alan yükseltiler, tekneleri geçirmek için elverişli bir vaziyete sokuldu. Zikredilen yol üzerindeki nebatat, çalılar ve ağaçlar budanarak, üstüne yekdiğerine tutturulmuş kerestelerden bir hat (kızak) inşa edildi.
-
Kayganlaştırma (Yağlama): Teknelerin taşınmasını basitleştirmek namına ahşapların üstüne sığır donu yahut sığır ve koç yağı çalınarak satıh kaygan vaziyete getirildi.
-
Teknelerin Cinsi ve Miktarı: Karadan yürütülen tekneler ekseriyetle iki kürekli orta ebat teknelerle birkaç daha iri tekneden meydana geliyordu. Yekünde 70 ila 72 parçalık bir filo bu yöntemle nakledilmiştir.
-
Sürükleme Düzeni: Tekneler bu yağlı kızak keresteleri üstüne yerleştirildikten sonra, kaba ve dayanıklı halatlarla asılarak binlerce nefer ve öküzlerin desteğiyle Pera yamaçlarına kadar sürüklendi.
-
Tekne İçi Manzara: Bu ameliyat esnasında teknelerin yelkenleri forsa edilmişti. Köpürge ve borular ötüyor, ve tekneler deryada gidiyormuşçasına “sancak uçurarak” yol alıyorlardı. Hatta kimi şahitler, teknedeki kürekçilerin mevkilerinde durduğunu ve suda gider gibi boşluğa kürek salladıklarını nakletmiştir.
Netice
Tekneler, dağlar ve yamaçlar geçirilerek Haliç’in iç cihetinde bulunan Kasımpaşa’ya yahut Balat/Ayvansaray önlerine bırakılmıştır. Bu umulmadık muvaffakiyet, bir gece zarfında bitirilmiş ve Türk karargâhının moral gücünü yeniden arttırmasına büyük destek olmuştur. Tan ağarırken limanın göbeğinde kendi duvarlarının karşısında Türk teknelerini gören Bizanslılar korkuya kapılmıştır.
Osmanlı Devleti’nde II. Mehmed devrinin Sadrazamı bulunan Çandarlı Halil Paşa, İstanbul muhasarası boyunca hükümdara muhalif ve temkinli bir politika takip etmiş, muhasaranın derhal sonlandırılması istikametinde öğütlerde bulunmuştur. Halil Paşa’nın muhasara esnasındaki teklifleri ve sebepleri şöyledir:
-
Muhasaranın Sonlandırılması ve Anlaşma Halil Paşa, muhasaranın sürmesine inatla itiraz etmiş ve bu teşebbüsün ülkeye koca riskler doğuracağını iddia etmiştir. Paşa, bilhassa muhasaranın nihai aşamalarında (26/27 Mayıs’taki son savaş divanında) bu düşünceyi keskin bir biçimde ifade etmiştir. Hükümdarın makamında birleşen meclislerde Halil Paşa’nın esas teklifi şuydu: • Husumetin Bitirilmesi: Halil Paşa, husumetin bitirilmesi ve Bizans Kayseri ile anlaşma cihetine gidilmesi icap ettiğini müdafaa etmiştir. • Görüşmelere Başlanması: Muhasara sırasında Bizans’a deryadan destek taşıyan İsevi teknelerinin muvaffakiyetinin (20 Nisan deniz yenilgisi) akabinde kurulan mecliste Halil Paşa, vaziyeti imkan sayarak Kayser’le görüşmelere başlanması ve kuşatmanın sonlandırılması düşüncesini yeniden ileri sürmüştür. • Beladan Sakınma: Paşa, “Boğazı bırakarak beladan sakınmak daha evladır” demiştir.
-
Sebepler: Haçlı Birliği ve Ülkenin Emniyeti Halil Paşa, muhasaranın sonlandırılması istikametindeki inatçı öğüdünü, esasta Osmanlı Ülkesinin uğrayacağı koca harici risklere isnat etmiştir. • Haçlı Akını Tehlikesi: Paşa, İstanbul muhasarasının taze bir Haçlı akınına yol açacağını ve bunun tüm Avrupa’nın yüzyıllar sürecek Haçlı akınlarını kışkırtacağını iddia etmiştir. • Avrupa Kuvvetlerinin Bütünleşmesi: Çandarlı Halil Paşa, Avrupa prenslerinin kendi içlerinde bütünleşebileceğini, tüm İsevi kuvvetlerinin toplanıp Türkleri Avrupa’dan çıkaracağını ve Macarların Balkanlar’a girmeye hazırlandığını, Venedik filosunun da yolda olduğunu anımsatmıştır. • Tarihi Misaller: Paşa, zaferin muvaffakiyetsiz olması halinde ülkeyi koca bir riskin beklediğini izah etmek için sürekli Yıldırım Bayezid’in sonunu, İzladı ve Varna çarpışmalarını anımsatıyordu. • Hisarın Dayanıklılığı: Halil Paşa, aynı vakitte İstanbul şehrinin hisarının dayanıklı olduğunu, bu şehri zapt etmeye yeltenmenin “semayı zapt etmeyi arzulamak gibi bir şey” olduğunu öne sürmüştür.
-
Fatih’in Tavrı ve Hıyanet Savları Halil Paşa’nın bu “zeki öğütleri”, II. Mehmed’in zafer isteğine ve ihtirasına zıt düşmekteydi. • II. Mehmed, Halil Paşa’nın Bizanslılardan akçeli çıkar sağlayarak kendi fatih zekasını engellemeye çabaladığını zannediyordu. • Halil Paşa, hükümdarın benliğinde yeşermeye başlayan tutkuya hizmet etmek yerine, kente karşı yapılacak teşebbüslerin muvaffakiyetsizliğe uğramasını temin edecek şeyler düzenlemeye çabaladığı ve tüm cereyan edenleri krala (Kayser’e) bildirerek, müdafaayı terk etmemesi için onu cesaretlendirdiği savları da mevcuttu. • Sonuçta II. Mehmed, ömrünün en mühim hükmünü vermek mecburiyetinde kaldığı son divanda (26/27 Mayıs) Halil Paşa’nın zıt fikirlerine karşın, Zağanos Paşa’nın derhal taarruz edilmesi istikametindeki öğüdünü dinleyerek İstanbul’u zapt etmek mecburiyetinde olduğunu ifade etmiş ve topyekûn taarruz buyruğunu vermiştir. • Zaferin hemen sonraki günü (30 Mayıs 1453), Çandarlı Halil Paşa, muhasara evveli ve esnasında İsevi’lerle ortaklık ettiği savıyla tevkif edilmiş ve bilahare katledilmiştir.