Osmanlı İmparatorluğu’nda Devşirme Düzeni: Aslı, İcrası ve Toplumsal Tesirleri
Devşirme düzeni, Osmanlı Devleti’nin merkezi hakimiyetini pekiştiren, hurbi (askeri) ve yönetimsel seçkinlerini biçimlendiren en göze çarpan ve ihtilaflı müesseselerinden biridir. Bu düzen, bilhassa Kapıkulu Ocakları’nın asker gereksinimini karşılamak maksadıyla tesis edilmiştir.
Sistemin Kaynağı ve Gayesi
Devşirme (sözlük manasıyla “toplama” veya “karıştırma”), Kapıkulu ordularının sağlanması için başvurulan iki temel yoldan biriydi; öteki ise harp tutsaklarından kazanılan “Pençik Oğlanları” idi. I. Murad devrinde Yeniçeri ordusu harp tutsaklarından teşkil edilmişti ve bu, var olan gulam sisteminin genişletilmiş bir şekliydi. Savaşlarda kazanılan tutsakların beşte biri (pençik) devlete aitti ve bu çocuklar Kapıkulu askerlerinin özünü meydana getiriyordu.
Yıldırım Bayezid’in 1402’deki Ankara Savaşı’nda yenilmesinin sonrasında fetihlerin duraksaması ve tutsak sayısının eksilmesi üzerine, Acemi oğlanı gereksinimi çoğalmış ve devşirme yöntemi uygulanmaya başlanmıştır. Bu tatbikatın Çelebi Mehmet devrinde (1413–1421) başladığı bilinmesine rağmen, yasalaşarak bir düzene erişmesi Fatih Sultan Mehmet’in babası II. Murad devrinde (1421–1451) vuku bulmuştur.
Devşirme, Osmanlıların kul düzenine kazandırdığı mühim bir reformdu. Düzenin ana gayesi, padişaha koşulsuz sadık bir idareci ve asker sınıfı meydana getirmek, böylelikle eski Türk ailelerinin etkisini kırmaktı.
Devşirme Tatbikatının Ayrıntıları
Devşirme, Osmanlı Devleti’nin gereksinimine göre çoğunlukla her 3 ila 7 senede bir (bazı belgelere göre 3–5 senede bir) Hristiyan çocuklarının toplanması işiydi.
Seçim Süreci: Devşirmeye ihtiyaç duyulduğunda, hüküm Divan-ı Hümayun’da verilirdi. Devşirmeye çıkacak olan Ocak Ağaları belirlenir, devşirme yörelerine buyruklar yollanır ve Sancakbeyi, Kadılar ve Tımarlı Sipahilerden destek istenirdi. Devşirme memuru, her kırk haneden bir erkek çocuğu oranıyla çocukları toplardı. Bu süreç, kadıların denetiminde yürütülürdü.
Yaş ve Asıl: Toplanan Hristiyan erkek çocuklarının yaş aralığı belgelere göre farklılaşsa da, genel olarak 8 ila 20 yaş arasındaki (bazı kaynaklara göre 14-18 yaş arasındaki) sıhhatli ve güçlü olanlar yeğlenirdi. Devşirme umumiyetle Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan, Bosna-Hersek ve Macaristan gibi Balkan yörelerinden yapılırdı. XV. asrın sonlarından itibaren Anadolu’daki Hristiyan halktan da alınmıştır.

Devşirmeye Alınmayanlar (İstisnalar): Devşirme düzeninde uygulanması kanunen men edilmiş katı kurallar vardı. Tek oğul (tek çocuğu olanlar), evliler, köy kethüdası oğulları, çoban ve sığırtmaçlar, zanaat sahibi olanlar, Türkçe bilenler devşirilmezdi. Ayrıca bedensel özürleri olanlar (köse, kel, çok uzun veya çok kısa boylu olanlar), Ruslar, Çingeneler, Acemler, Yahudiler ve Trabzon Hristiyanları da katiyen devşirilmezdi.
Yazım ve Gönderim: Devşirilen çocukların; köyü, ilçesi, sancağı, baba ve anasının adları, yaşı ve bütün bedensel nitelikleri (eşkal) bir kütüğe yazılırdı. Bu defter iki suret halinde düzenlenir, biri devşirme memurunda, diğeri ise çocukları yollayan Sürücü denilen görevlide bulunurdu. Çocuklar İstanbul’a yüzer veya yüz ellişer kişilik kafileler halinde gönderilirdi.
Tahsil ve Terfi Süreci
İstanbul’a varan devşirme oğlanları, din değiştirir (Şehadet getirip Müslüman olurdu) ve sünnet edilirdi. Çocuklar kabiliyet ve akıllarına göre tasnif edilirdi:
-
İçoğlanları (Saray için ayrılanlar): En hünerli ve seviyeli olanlar Enderun Mektebi’nde veya Galata, Edirne, Manisa ve İbrahim Paşa Sarayları’nda yetiştirilmek üzere seçilirdi. Bu saraylar hem kışla hem de mektep vazifesi görürdü.
-
Acemi Oğlanları: Gürbüzce olanlar Bostancı Ocağı’na ayrılır, diğerleri ise Yeniçeri Ocağı’na hazırlanmak üzere “Türk’e vermek” yöntemiyle Anadolu ve Rumeli’deki Türk köylülerine dağıtılırdı.
-
Türk’e Vermek: Bu evrede çocuklar, Türk-İslam gelenek ve göreneklerini, ahlakını ve Türkçe’yi öğrenirlerdi. Bu çocuklar, daha sonra Acemi Ocağı kışlalarına (İstanbul ve Gelibolu) alınırdı. Acemi Ocağı’nda 7-8 sene tahsil ve talim görürler, cami yapımları gibi işlerde de çalıştırılırlardı.
-
Kapıya Çıkma: Eğitimlerini bitirenler, çıkma veya kapıya çıkma denilen bir mezuniyet safhasından sonra yeteneklerine göre Yeniçeri Teşkilatı’na, Enderun Mektebi’ne ya da başka yerlere alınırlardı.
Devşirme kökenli şahıslar, saray hizmetinde ve Kapıkulu Ocakları’nda yükselerek sadrazam, paşa, sancakbeyi gibi en üst düzey idari ve askeri mevkilere gelebiliyorlardı. Bu, Avrupa’da soyluluğun her şeyin üstünde tutulduğu bir devirde, devşirilenler için sadece başarıya bağlı bir ilerleme fırsatı sunuyordu. Mimar Sinan ve Mısır Beylerbeyi Hüsrev Paşa bu düzenden yetişen mühim isimlerdendir.
Sistemin Görünümü ve Yozlaşması
Devşirme usulü, bir yandan Hristiyan çocuklar cebren ailelerinden koparılarak kültürel ve dini açıdan kendilerine yabancı bir düzene zorlandığı için, milliyetçi Balkan yazarlar ve bazı Avrupalılar tarafından gaddarca ve barbarca bir tatbikat olarak görülmüştür.
Öte yandan, yükselme fırsatı ve ekonomik getiri sağladığı için, devlete hizmet etme onuru ve belli vergilerden bağışıklık gibi avantajları nedeniyle, bilhassa Bosnalı Müslümanlar gibi gruplar sisteme katılmayı istemişler, hatta bazı gayrimüslim aileler çocuklarını sisteme sokmak için rüşvet ve hileye başvurmuşlardır.
Bozulma ve Bitiş: Osmanlı Devleti’nin duraklama ve gerileme devirlerinde devşirme kanunlarının icrasında ciddi aksaklıklar ve suiistimaller yaşanmıştır.
XVI. asrın sonlarından itibaren, Kapıkulu ordusunun artan asker sayısı ihtiyacı devşirme uygulamasıyla karşılanamaz hale gelmiş; bunun yerine Kapıkulu Ocaklarına doğuştan Müslüman olan Türkmen ve Kürtler gibi gruplardan da er alınmaya başlanmıştır. Ayrıca, Yeniçerilerin evlenmesine ve oğullarının da ocağa alınmasına (kuloğlu) müsaade edilmesiyle devşirme gereksinimi azaldı.
Hristiyan halk arasında devşirme yapılması XVII. asırdan itibaren zorlaşmış, uygulamalar yavaşlamış, son numunesi 1676’da görülmüş ve XVIII. asrın ortalarına doğru devşirme düzeninden bütünüyle vazgeçilmiştir.
Devşirme düzeni ve Kapıkulu Ocakları, Yeniçeri Ocağı’nın 1826 yılında II. Mahmud tarafından lağvedilmesiyle (Vak’a-i Hayriye) tamamen son bulmuştur.”
Bir yanıt bırakın