Türk devrimi ve pozivitizim

Başlatan Sosyal Bilgiler1, Ağustos 07, 2008, 02:25:17 ÖS

« önceki - sonraki »

Sosyal Bilgiler1

Türk Devrimi ve Pozitivizm

  Fransız Devrimi'nin etkileri, Osmanlı'ya aslında çok çabuk gelmişti.
Ýstanbul'da yapılan gösterilerde başlarına devrimin renkleri olan mavi-kırmızı
şapkaları giyerek gösteri yapanların durumu bunun en güzel belirtilerinden
biridir. Oysa, Osmanlı yönetimi, bu devrim karşısında, Albert Sorel'in Avrupa
hükümdarları için belirttiği aynı vurdumduymazlığı paylaşıyordu. Sadrazamın,
kendisine gösteri haberini getirene, verdiği: --Ýsterlerse başlarına üzüm
sepeti geçirip dolaşsınlar-- yanıtı, bunun tam bir kanıtıdır.

  Pozitivizmin etkileri,İmparatorluğu kurtarma görevini üstlenen sivil ve
asker bürokratların tarihsel rolleri ile birlikte, toplumda gözükmeye başlar.

 İlk girişimler, aslındaİslam ile pozivitist ilkeleri birleştirme çabaları
biçiminde ortaya çıkar (Mardin, 1962:293-297). Sonralarıİslam bir yana
bırakılarak, kurtarıcı olarak tam bir pozitivizme sarılınır
(Mardin, 1964:170).

  Pek doğal olarak, --Ýmparatorluğu kurtarma-- çabaları çeşitli düşünce akımları
çevresinde oluşur. Fakat, Batılı düşüncelerin --pozitivist-- bir yaklaşımla
Türkiye'ye aktarılmak istenmesi o dönem için en radikal çözümdür. Nitekim,
Osmanlı içindeki devrimci birikimlerin en radikal ve en bütüncü temsilcisi
olan Mustafa Kemal Atatürk, genel eylemini hemen pozitivist düşünce biçiminin
içine oturtmuştur.

  Türkiye'de Pozitivizm Geleneği

  Atatürk'ün eylemi, düşünsel olarak da, siyasal olarak da Osmanlı içinde
Tanzimat'tan beri oluşagelen birikimlerin bir sonucudur. Bu açıdan
düşünüldüğünde, Türk Devrimi'nin düşünsel planda pozitivizme oturmuş
olmasında şaşılacak hiçbir taraf yoktur.

  Halkevlerinin kurucusu Dr. Reşit Galip ile yaptığı bir konuşmada Atatürk'ün
söylediği şu sözler, tam bir pozitivist felsefenin yansımasıdır: --Benim manevi
mirasım, bilim ve akıldır. Zaman hızla dönüyor. Böyle bir dünyada asla
değişmeyecek yargılar getirdiğini ileri sürmek aklın ve bilimin gelişmesini
yadsımak olur.-- (Koloğlu, tarihsiz:48).

  Taner Timur, Türk Devrimi'nin hemen hemen tümüyle --pozitivist ideoloji--ye
dayandığını öne sürerken şöyle diyor: --XIX'uncu asırda Avrupa'da keskinleşen
sınıf kavgalarının ideolojik ifadesi idealizm-materyalizm çatışması şeklinde
ortaya çıkmıştı. Aslında, idealizm-materyalizm mücadelesinin tarihi eskidir
ve eski Yunan'a kadar gider. Ancak burjuva devrimlerinden önce idealizm,
dinci idealizmin tekelindeydi ve kilise tarafından temsil ediliyordu. Oysa,
XIX'uncu yüzyılda müsbet ilimlerin gelişmesi, bir yandan kilisenin itibarını
sarsmış ve idealizmin laik biçimlerde savunulmasına yol açmış, diğer yandan
da geleneksel mekanik metaryalizm yerine diyalektik materyalizmin doğuşunu
sağlamıştır. Burjuva çıkarları bu dönemde çeşitli ideolojiler tarafından
savunulmuştur. Ancak bunlardan bir tanesi vardır ki, Batı'dakinden farklı
nedenlerle Jön-Türkler'den itibaren Osmanlı aydınlarını etkilemiş ve Türk
Devrimi'ne de temel , teşkil etmiştir. Bu ideoloji pozitivizmdir.--(Timur,
1971:128-129). Yine Timur; bir yanlış anlamayı önlemek için, --pozitivizm--den
anlaşılan kavramı şöyle belirtiyor: --Ancak bugün bir fikir akımını veya
sosyal teoriyi --pozitivist-- olarak nitelendirirken dayanılan şey, Comte'un
bugün için önemi kalmamış olan teorileri değil, yöntemidir.--
(Timur, 1971:129).

  Timur, pozitivist düşüncenin, Osmanlı aydınları tarafından benimsenmesini
de şöyle açıklıyor:

  --Osmanlı bürokratları ve aydınları Batı'nın --üstünlüğü--nü açıklayacak ve
bize aktarılacak bir --sihirli değnek-- aramakla meşguldüler... Pozitivizm ve
dayandığı ilim anlayışı, hem Batı'nın üstünlüğünü açıklamak, hem de
Hıristiyanlığa bulaşmamış olmak erdemlerine sahipti. Toplumsal ahenk fikri
ile de, sınıfsal açıdan her türlü uzlaşmaya elverişli olan küçük burjuva
özlemlerine cevap veriyordu... A. Comte'dan sonra ikinci ve çok önemli bir
pozitivist sosyolog olan Durkheim'in de Türkiye'de çok tanınmış olması
anlamlıdır.İttihat ve Terakki'nin fikir babası Ziya Gökalp, Türkçülüğün
Esasları'nda Durkheim'in --kollektif bilinç-- kavramını tarihi maddeciliğin
sınıf çelişkisine karşı kullanmıştır.-- (Timur, 1971:132-133).

  Gerçekten de genç Türkiye Cumhuriyeti'nin --imtiyazsız sınıfsız, kaynaşmış
bir kitleyiz-- sloganında belirginleşen --dayanışmacılık-- (o zamanın deyimiyle,
tesanütçülük) anlayışı da kaynağını pozitivist düşünceden alıyordu (Ayraç
içindeki açıklamalar benim. E.K. Bu konuda farklı ve eleştirel bir yaklaşım
için Mazrui, 1981:11'e bakılabilir.), (Kili, 1969:91-94).

  Aslında Timur'un ve Kili'nin pozitivizmin yorumu hakkındaki
değerlendirmeleri çok yerindedir. Gerek Türk aydını, gerek Mustafa Kemal
Atatürk, pozitivizmi, bilimin egemenliği biçiminde algılamışlar; böylece, onu,
dine ve geleneğe karşı kullanmışlardır. Ayrıca, toplumsal içerik bakımından
da, çatışmacılığın yerine --uyum-- düşüncesinin egemen kılınmasında işlev sahibi
yapmışlardır.

  Atatürk'ün --Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet
için en hakiki mürşit (yol gösterici, aydınlatıcı) ilimdir, fendir.-- sözü hem
Türk Devrimi'nin ruhunu, hem de ne denli pozitivizme dayalı olduğunu
yansıtmaktadır (Ayraç içindeki açıklamalar benim E.K.).

  Atatürk Devrimleri'nin tohumlarınınİttihat ve Terakki dönemindeki
--Batılılaşma-- akımına dayalı çözümlerde yattığı anımsanırsa, pozitivizmin
Türk toplumu içindeki sürekliliği daha iyi anlaşılabilir. Bilindiği gibi,
Ýttihat ve Terakki ismi bile özellikle o dönemin liderlerinden Ahmet Rıza'nın
kişiliğinde simgeleşen bir pozitivizme bağlılığı belirtir.İntizam ve Terakki
anlayışı giderekİttihat ve Terakki olmuş ve Atatürk'ün içinde yetiştiği
ortamı büyük ölçüde etkilemiştir (Akşit, 1980:80) . Yazı devriminden laikliğe;
laiklikten milliyetçiliğe kadar hemen hemen bütün Atatürk devrimlerinin
temelleriİttihat ve Terakki dönemine kadar gider (Lewis, 1968:238).

  Ergil'in ilginç bir çalışması, Atatürk'ün karşı-emperyalist eyleminin
temellerinin bileİttihat ve Terakki sırasında atıldığına işaret ederek, Türk
Devrimi'nin pozitivist niteliği ile karşı-emperyalist niteliğinin köklerini
toplumsal ve siyasal yapıda birleştirir (Ergil, 1995).

  Türk Devrimi, pozitivist düşünceyi hemen hemen tümüyle uygulamaya
aktarmıştır. Pek doğal olarak burada söz konusu olan, Comte'un --dünya dini--
değil, --pozitivist düşünce ilkeleri--dir.

  Aslında, belki de Comte'un kendi çağdaşları arasındaki --gecikmiş-- niteliği,
dinsel bağnazlığı henüz kıramamış olan, bu yüzden de Batı Avrupa'nın gerisinde
kalmış bulunan Osmanlıİmparatorluğu tarafından kullanılabilecek bir model
kurmasına yol açmıştı. Bir başka deyişle, Comte'un --ileri dönük-- olmaktan çok,
--geçmişin değerlendirilmesi--ne dayalı modeli, ancak --düşünce sistemi--
bakımından Batı Avrupa'nın gerisinde kalmış bir toplumda gerçekten --devrimci--
olabilirdi.

  Nitekim, pozitivizmin, Mustafa Keınal Atatürk'ün elinde bu denli işlevsel
olabilmesinin altında yatan gerçek, Osmanlı toplumunun hem siyasal otoritenin
kaynağı bakımından, hem de toplum yapısı açısından dine dayalı bulunmasıydı.
.